GEORGE FRIEDRICH HANDEL
D. 5.Mart 1685 – Halle- Almanya Ö.14 Nisan 1759- Londra- İngiltere
“Tanrım yanımdaydı.” George Frideric Handel
Handel, 1685 yılının, Mart ayının soğuk bir gününde dünyaya gözlerini açtı. Babası o dönemin en önemli mesleği olan berber – cerrah olarak sürdürüyordu. Hayat acı ve tatlı günleri içinde barındırıyordu. Handel müzikle ilgilenmek isterken, babası izin vermiyor, hukukçu olmasını istiyordu.
Tüm karşı çıkmalarına rağmen geceleri tavan arasında bulduğu bir klavikord ile gizli gizli müzik çalışmaya başlamıştı bile. İçindeki müzik aşkı baskılara meydan okuyordu. Çaresiz kalan babası, çevrenin tavsiyelerine uyarak ona kentin en büyük kilisesinde orgcu, besteci ve müzik yönetmeni olan F. Wilhelm Zachau ’dan ders aldırmaya razı oldu. Handel; keman, obua, org, klavsen çalmasını öğrendi.
Yıllar geçiyordu. Handel, 1702’de babasının isteğine üzerine Halle Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydını yaptırdı ama kilise orgcusu olarak müzikle ilgilenmeyi de sürdürdü. 18 yaşında Hamburg Alman Operası’na kemancı-besteci olarak atandı. 19 yaşında iken ilk operası Almira’yı yazdı ve sahnelendi. Büyük başarılara imza atacağı belliydi. Hambuɾg’da dönemin opera bestecileri ile yakın arkadaşlık kurdu. Babasının ölümüne üzülse de bu durum, onun içindeki arzuları gerçekleştirmesinin yolunu açtı. Değişik yerlerdeki bestecileri ve müziklerini incelemek için seyahata çıktı. Agrippina adlı operasını, çeşitli İtalyan kantatlarını bu dönemde yazdı. Bu kantatlarında geliştirdiği İtalyan diline uygun melodi akışı, onun gelişimine de ışık tuttu.
İtalya seyahati sonunda Hannover’e giderek kısa bir dönem müzik yönetmenliği yaptı. Bu görev sırasında İngiltere’ye gidip Rinaldo operasını sahneledi ve büyük bir ilgi gördü. Ancak eserin İtalyanca olması, İngilizleri çok kızdırmıştı. Hannover’e döndüğünde Prenses Caroline için düetler yazan Handel, bir yandan da hırsla İngilizce öğrendi. 1712’de işvereni olan Hannover valisinden geçici olarak izin aldı ve İngiltere’ye gitti. Lord Burlington adındaki sanat koruyucusunun evine yerleşti.
Handel kısa sürede kendisini saraya kabul ettirmeyi başardı ve 1713’te İngiliz kraliçesine yazdığı kaside için ödüllendirildi. 1714’te kraliçenin ölümü üzerine tahta geçen 1. George da kendisine hamilik yapıyordu. Handel, “Su Müziği” adlı eserini 1. George’a kendini affettirebilmek için İngilizce besteledi. Kendisine çifte maaş getiren bu eser, onun en önemli çalgı eseri oldu.
Eserlerini İtalyan stilinde yazmaya devam eden Handel, bir yandan da İngiliz müziğinin kendine has yönlerini araştırmaktaydı. 1717’de Chandos dükünün malikanesinde sürekli besteci olarak görevlendirildi. Bu görevde bulunduğu 1717- 1720 yılları arasında Handel’in ilk İngiliz operası olan Esther, Acis ve Galatea adlı oρerayı besteledi. Yapıtlarında Alman ağırbaşlılığı, İtalyan tatlı dili ve Fransız görkemi ile İngiliz koral geleneğini birleşirdi.
Handel, 1719’da özlediği, doğduğu yer olan Halle’e gitti. Bu sırada Bach, 32 km ötedeki Cöthen’de yaşıyordu. Bach’ın Handel’e duyduğu hayranlık büyüktü. Onun bestelerinin bir bölüm notalarını bulup, eşine kopya ettirmişti. Bach çok istediği halde onunla görüşemedi.
1720’de daha sonra Krallık Müzik Akademisi (Royal Academy of Music) adını alacak opera topluluğunun yöneticiliğine getirildi. Bu kuruluşta sahnelenmek üzere 1727′ ye kadar bestelediği 14 İtalyan operasından Radamisto (1720), Otone (1723), Giulio Cesare (1724), Tamerlano (1724), ve Rodelinda (1725) operaları ile büyük başarı kazandı. Kuruluşun iflas etmesi üzerine kendini tümüyle büyük koro eserlerine, özellikle oratoryo türüne verdi. Kral II. George için 1727’de Rahip Zadok adlı eseri besteledi. O günden beri İngiltere’deki tüm taç giyme törenlerinde çalınmaktadır.
Kırkiki yaşından sonra İngiliz vatandaşı olduğundan adının da Almanca aslına bağlı olan Georg Friedrich Händel yerine İngiliz diline uygun şekliyle George Frideric Handel olarak değiştirdi.
13 Nisan 1737 tarihinde tüm yaşantısını değiştiren olay meydana geldi. Ünlü besteci yeni bestesini çalışırken aniden yere düştü. Uşağı bu dev cüsseli adamı yerden kaldıramadı; endişe ile doktor çağırmak için fırladı. Doktor çaresizce onunla ilgilenirken, Handel “Herşey bitti” dedi. “Bu halde yaşayamam!” Dedi. Çünkü sağ tarafına felç gelmişti. Çarpık ağzından boğuk, boğuk anlamsız kelimeler dökülüyordu. Tam dört ay böyle yaşadı. Doktoru sıcak banyolara gönderilmesini istedi son şans olarak. Yaşama isteği çoktu. İçinde besteler yazma arzusu büyüktü. Üç saatten fazla sıcak suda kalmasın dendiği halde, saatlerce, günlerce kaldı. İmkansız sanılan bir mucize gerçek olmuştu. İyileşti.
Handel, tamamen iyi olarak Aachen’den ayrılırken gördüğü kilisenin önünde durdu. Hiçbir zaman sofu olmayan besteci, Tanrıya şükranlarını sunmak istedi. Oradaki orgun başına geçti. Orada bulunan rahipler ve insanlar kımıldamadan, çaldıklarını huşu içinde dinliyordu. Ölümlü bir insanın bu biçimde çaldığını, o ana kadar hiç duymamışlardı. Başı önünde Tanrıyla konuşur gibi çaldı, çaldı. Londra’ya geldiğinde doktoruna “Öteki dünyadan geldim” demeyi unutmadan tüm çalışma hırsıyla operalar yazdı. Arkasından büyük oratoryoları izledi. “Saul ve İsrail Mısır’da, Allegreo Pensiereso’ bunlardandı.
Zorluklar peşini bırakmıyordu. Çok soğuk bir kış yaşarlarken İspanya Savaşı başlayınca tiyatrolar da boş kalıyordu. Alacaklılar peşini bırakmıyor, kirasını bile ödeyemiyordu. Bu dev, mücadeleci adam “Tanrım niye beni iyileştirdin? “Şimdi neden beni yüzüstü bıraktın!” Diye iç geçiriyordu. Yaşama sevinci kalmamıştı. Ne müzik dinliyor ne de beste yapıyordu. Umutsuzluk, çaresizlik içindeydi.
Bir gün balmumu ile kapalı bir mektup aldı. İstemeden açtı. Şair Jennes’ten geliyordu. Onun dehası, bestelemesi için yazmıştı şiirleri ve bestelemesi için okumasını istiyordu. Fırlatıp attı. Ancak iki gün sonra açtı.
İlk mısra “The Messiah” diye başlıyordu. Bir daha okudu. “Teselli bul,” diye devam ediyordu. Birdenbire dirildi. Bütün vücudu titriyordu. Okudu, okudu.. “Rab böyle buyurdu.. Ve o seni, tertemiz edecektir.” Sanki Tanrı ona sesleniyordu.. Umutsuzluğun mezarında, çaresizliğin cehenneminden müjde gelmişti.
Günlerce doğru dürüst yemek bile yemeden, uyumadan çalıştı, çalıştı.
“Halleluya! Halleluya!” Korosunu kadın ve erkek seslerini uyumla birleştirmek..” Halleluya, Halleluya!” Bu sözler öyle bir sevinç çığlığı yaratıyor ve Tanrıya ulaşıyordu. Sanki meleklerle birlikte son noktayı koydu. “Amin, Amin, Amin.”
Altı hafta içinde, gece gündüz durmadan bestelediği ve ilk kez 1742’de Dublin’de sahnelenen Messiah adlı oratoryo eseri İngiliz müzik dünyasının en sevilen koral eseri olmuştu. İsa’nın yaşamını öyküleştiren bu eser ile Handel, geniş halk kitlelerini de coşturan bir müzik yarattığını kanıtladı. Eserin Londra’daki sahnelenişinde "Halleluya Korosu" bölümünde Kral 2. George’un kendini tutamayarak ayağa fırlaması nedeniyle bu bölümün ayakta dinlenmesi gelenek haline geldi..
Bütün gelirini Merciler Hastanesi’ndeki hastalara ve hapishanedeki tutuluklara bağışladı. Ona “bu kadar borcun varken neden?” diye soranlara ise: “Hayır, asla bu eserimden para alamam. Onu Tanrıma borçluyum. Ben hastaydım ve bu eserim sayesinde iyileştim. Ben bir mahpustan farksızdım ve bu eser beni kurtardı.” “Bu besteyi yazarken Tanrım yanımdaydı” diyordu.
Handel, bu eserin başarısından sonra dinsel iςerikli oratoryolar veya oratoryo tipi mitolojik operalar besteledi. Oratoryolarının her birinde İncil’den bir öykü anlattı. Handel, oratoryolarıyla birlikte bir org konςertosu yazmayı ve oratoryonun arasında bu eseri yorumlamayı gelenek haline getirdi. Bu şekilde 16 org konςertosu yazmıştı.
Yaşı ilerledikçe kuvvetten düşüyor, kolları uyuşuyor, damla hastalığı yüzünden bacakları tutuluyordu. Tüm bu olumsuzluklara karşın ruhu bir türlü yorulmak bilmiyor, durmadan, durmadan, “Jephta” adlı eseri üzerinde çalışıyordu. Sonunda gözleri iflas etti. Çok bulanık görüyordu. Müzik tarihinin ironilerinden birisi de Handel’in de, Bach’ın da ileriki yaşlarında katarakt nedeniyle görme duyusunu yitirmeleriydi. İki besteci de aynı göz doktoru (John Taylor) tarafından ameliyat edildi. Handel’in ameliyat sonrasında gözleri tamamen kör oldu. Ama bu onu yıldırmadı ve konserlerini sürdürdü.
Handel önceleri belleğine güvenmekteydi, daha sonra doğaçlama yaparak çalmayı sürdürdü. Yetmişdört yaşına gelmişti, hastaydı ve yalnızlığına çekildi. İbadetle son günlerini geçiriyordu. Aldığı teklif üzerine Covent Garden sahnesinde, orkestrasını yönetmek için göründü. Gözleri görmeyen bu dev adam kendisine bağlı dostları, müzisyenleri ve ses sanatçıları arasında son defa duruyordu. Konser bittiğinde görmeyen gözlerini yukarıya kaldırdı. “Tanrım yanına geliyorum” der gibiydi.
13 Nisan1759’da sadece bedeni ölmüştü. Eserleriyle hâlâ yaşamaya devam ediyor. Cenazesi mahşeri bir kalabalıkla, Westminster Katedrali Mezarlığına; ulusal kahramanlara yaraşır bir törenle gömüldü.
Çektiği tüm fiziksel acılara göğüs germişti. Zamanında hiçbir bestecinin ulaşamadığı başarıya ve uluslararası üne erişti. Ölümünden sonra da ismi kuşaktan kuşağa geçerek, yaşamaya devam ediyor...
Handel, Mesih oratoryosunu yazmamış olsaydı, Mozart Requiem’i, Haydn Yaratılış Oratoryosu’nu, Beethoven Dokuzuncu Senfoni'yi belki de bestelememiş olacaklardı.
Comments